23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tatilimiz için Baharat Adası olarak bilinen Zanzibar’a gitmeye karar verdik. Tatile çıkmadan önce her zamanki gibi bir ön araştırma yapıyoruz. Hangi internet sayfasını açsak hangi forumu okusak Zanzibar için Sarı Humma aşısı yapılmasının zorunlu olduğundan bahsediliyordu. Aşı tatile çıkmadan 10 gün önceden yapılacağı için 444 77 34 numaralı telefondan randevumuzu alıp Karaköy iskelesinin hemen yanındaki Seyahat Sağlığı Merkezi’ne gidip Doktorla görüştük. Tanzanya için Sarı humma aşısının zorunlu olmadığını duyunca aşımızı yaptırmadık. Doktorun dediği ve internetten edindiğimiz bilgiler farklı olunca Zanzibar’da anlaştığımız tur firmasına mail atarak en doğrusunu öğreneceğimizi düşündük ve cevap olarak aşı yaptırmamız gerektiğini söylediler. Tekrar randevu alarak aşılarımızı yaptırdık. Sıtma ilaçları ücretsiz temin ediliyor diye birkaç yerde okumuştum ama ücretsiz falan değil doktorun size vereceği reçete ile eczaneden alabilirsiniz. Ne zaman kullanmaya başlayacağınız ve ne kadar süreliğine kullanacağınızın bilgisi doktor tarafından veriliyor. Biz sıtma ilaçlarını kullanmadık.
Yukarıdaki bilgiler 2013 yılı için geçerli olup son bir kaç yıldır Sarı Humma aşısı Tanzanya’ya gidecek olanlar için yapılması zorunludur. Ve sıtma ilacı da içilmesi önerilmektedir. Ancak biz 2016 ve 2017 yıllarında sıtma ilacı kullanmadık.
Tatile Hazırız
Her zamanki gibi Türk Havayollarının mil sınıfı business class kabininde yer olmadığından, mecbur 7,5 saatlik uzun yolu ekonomi uçarak geçirmek zorunda kaldık. Yolculuğu sonrası gece 3 gibi Dar Es Salaam Havalimanına varıyoruz. Pasaport kontrolünün hemen önünde polisler herkesin pasaportunu ve vize ücreti 50 usd’i toplayıp içeri veriyor. Sonra başlıyor uzun bir bekleyiş. Pasaportlar toplandıktan sonra sırayla içerideki polisler çağırıp parmak izi alıyor ardından tekrar bekleme modu. İçerideki prosedür tamamladıktan sonra polisler sırasıyla pasaport sahiplerine seslenip, pasaportlarını dağıtıyor. Bu arada benden parmak izi alınmadı. Gidiş terminalinin önündeki banklarda 4 saatimizi uyuyarak geçiriyoruz. Sabah 07:20 de kalkacak uçak ile 20 dakika kadar çok kısa yolculuk ile pır pır uçakla adaya varıyoruz.
Gitmeden önce onlarca site ve forumda araştırmama kesin bilgiye ulaşamadığımız için biz aşımızı yaptırdık. Ama ne Tanzanya’da ne Zanzibar’da aşı karnemizi soran olmadı.
Gitmeden önce Eco Culture Tour ile anlaşmamış üzerine rehberimiz Adam bizi karşıladı. Eco Culture Tour firmasına gidip transferlerimiz, Stone Town yürüyüş turu, Prison Adası ve Baharat turuna kişi başı 86 dolarımızı ödeyip makbuzu aldığımız gibi Stone Town’u keşfe çıkıyoruz.
2000 yılında Unesco’nun dünya kültür miras listesine aldığı Stone Town’da insanlar kendi inancını baskı altında kalmadan rahatlıkla uygulabilmektedirler. Halkın % 95’ i Müslüman geri kalan % 5’i Hristiyan ve hindudur. Stone Town’da 51 Cami, 6 Hindu Tapınağı ve bir kaç tane kilise vardır.
Adadaki ilk taş evin yapımı 1830 yılına dayanır.
1832 yılından Sultan Said Muscad, Ummman’dan hanedanıyla birlikte buraya gelerek Stone Town’u başkent yapmıştır. Bu süre zarfında Stone Town ticarette oldukça ilerlemiştir. Özellikle baharat ve köle ticaretindeki ünü ile bilinmektedir.
1873 yılında kölelik kaldırıldı ve 1896 yılında dünyanın en kısa süren savaşı burada yaşanarak (38 saat) Zanzibar İngilizlerin himayesi altına girdi. 1964 yılında halk ayaklanması sonucu Zanzibar İngiliz Sömürgesinden kurtulup bağımsızlığına kavuştu. Bugün Zanzibar Tanzanya’ya bağlı yarı özerk bir yapıya sahiptir.
Stone Town’un dar sokaklarında ve zengin oymalı, kabartmalı ahşap kapıların resimlerini çeke çeke ilerliyoruz. Kapılar burada oldukça meşhur. 1980 yılında yapılan sayımlarda kapı sayısı 800 iken yurt dışından gelenlerin bu kapıları toplaması ve hırsızlık nedeniyle kapıların sayısı oldukça azalmıştır.
Kapılar üzerindeki işçilik teknik ve sanatsal olarak dikkat çekicidir. Kapılar iki çeşittir hint (gujarati) ve arap kapıları. Kapılar üzerindeki pirinç düğmeler hint kültüründen gelmektedir. Pirinç düğmeler sokaklarda gezinen fillerin evlere girememesi için yapılırmış, bu hindu inancı zamanla Stone Town halkının bu inancı kabullendiklerini söylemek güç çünkü onlar daha çok zenginlik ve dekorasyon amaçlı kullanmaktadır.
Arap Stili Kapı
Stone Town sokaklarını gezdikten sonra sıra geldi görülmesi gereken yerlere;
Balık- Et- Sebze Pazarı (Darajani Pazarı) : Önce sebze pazarını gezmeye başlıyoruz. Bu pazarın en önemli özelliği pazara bayanlar değil erkekler gelip alışveriş yapıyormuş. Gerçekten içeride 1 tane bile kadın görmedik. Meyve pazarından sonra et pazarını es geçip balık pazarına giriyoruz. Tüm restaurant ve oteller gıda ihtiyacını karşılamak için alışverişini buradan yapıyor. Bilginize! İçeride hijyen namına bir şey olmayan, balıkların üzerlerinde sineklerin çılgınlar gibi uçuştukları, ahtapotların köpüklü sular içinde yıkandığı ve bunun gibi değişik manzaralar görebileceğiniz oldukça pis bir pazar. Buraya kadar gelip de içeri girmemezlik yapmayın. Pazarın hemen karşısında adanın her tarafına giden dolmuşların olduğu otogar yer alıyor.
Africa House Hotel: Pazardan çıkıp Hint okyanusu manzarasına karşı dinlenmek için Africa House Otelinin terasına gittik. Terasın ambiyansına diyecek tek kelimemiz yok da koltukların minderleri aşınmaktan yırtılmış, oturma grupları çürümeye yüz tutmuş halde. Zanzibar’a gelen her turist gün batımını izlemeye buraya geliyor, vakit sıkıntısı olan günü batıramasa bile kahve yada içki içmeye geliyor.
Former Slave Market : Bir zamanlar insanlara cehennem olan şimdi ise bizler için cennet ada Zanzibar’da İnsanlık Utancı. Köle ticaretine ev sahipliği yapan Zanzibar’da kölelerin konulduğu hücreleri ziyaret ediyoruz. İlk resimdeki hücrede 50 erkek bir arada tutuluyormuş. Hücrenin içerisinde görülen pencereler, pencere değil sanki ufak 2 delik. Hücrenin tam ortasındaki boş alana ise köleler tuvaletlerini yapıyormuş.
Bu resimdeki hücrede ise kadınlar ve çocukları olmak üzere 75 kişi bir arada kalıyormuş. Hücredeki zincirler hala hücre içindedir. 3 gün boyunca bu işkence aynı zamanda aç ve susuzluğa dayanabilen köle olarak satılıyor kalanlar zaten çoktan hayatını kaybetmiş oluyor. Dayanıklı olan köleler ise Avrupa ve Amerika’ya satılıyor.
Köleliğin bitmesinde İngilizlerin tamamen rolü vardır demek yanlış olur ama etkisi büyüktür. Sonuçta sistem değişmektedir ve kölelik doğal olarak yavaş yavaş sona ermektedir.
Bizce kölelik kalkmış mı? Hayır.
Onlara göre kölelik artık yok. Ama çalışma şartlarını, yaşam tarzlarını gördüğümüzde modern kölelik sistemi halen işlemektedir.Hücrede nefes almak neredeyse imkansız. Kendimizi dışarı attığımız gibi derin derin nefes alıyoruz. Bu iki hücre dışında pek bir şey kalmamış. Pazarın bulunduğu alana kilise yapılmıştır.
Zanzibar Anglican Kilisesi
Kilisedenin tam ortasındaki ahşap haç’ın hikayesi; Livingstone’un hayatı Zambiya’da sona erer. Kalbi bedeninden çıkarılıp öldüğü yerde bir ağacın altına gömülür ve daha sonra bu ağaçtan haç yapılarak kiliseye konulmuştur.
Kilisenin hemen girişinde karşıda yer alan mermer İtalyadan getirilmiştir. Aynı zamanda girişin hemen sağ tarafında bulunan silindirler de yine İtalyadan getirilmiştir. Ve dikkat ettiğinizde silindirlerin ters konulmuş olduğunu fark edebilirsiniz.
Bahçede hemen kilisenin sağ tarafındaki alanda taş heykeller İsveçli heykeltraş Clara Sörnas tarafından 1997 yılında köleliğin simgesi olarak yaptırılmıştır.
Arap Kalesi : Portekizlerden korunma amaçlı olarak Arap Seyyid Said’in dedesi tarafından yapılmıştır. İçeride açık hava tiyatrosu bulunmaktadır.
Bey-tül Acayip (House of Wonders) : Kaleyi de gezdikten sonra hemen yanındaki binayı ziyaret etmek için gidiyoruz ancak binanın arkasında oluşan yıkıntı sebebiyle tadilat olduğundan müze olarak kullanılan bina ziyaretçilere kapatılmış. İçeriyi gezemedik ama edindiğimiz bilgileri paylaşalım; Adadaki en ihtişamlı, gösterişli bu eve halk “Acayip Ev” demiştir. Sebebi elektrik ve asansörün adada ilk bu evde kullanılmasından ileri geliyor. Evi Umman Sultanı yaptırmış ve bu evi kullanmıştır. Bugün Sultan’ın eşyaları müzeye çevrilen Bey-tül Acayip’de sergilenmektedir.
Forodhani Gece Pazarı : Bey-tül Acayip’in önündeki Forodhani bahçesinde akşam üzeri açık havada pazar kuruluyor. Yemek olarak hiç bir şey yemedik çünkü tüm yemekleri önceden pişirip tezgahlara bir güzel dizmişler. İsteyene ısıtıp ısıtıp veriyorlar. Közde mısırları bile adamlar önceden pişirmiş. Yalnız şeker kamışı suyu (sugar cave juice) içtim 1000 şiline. Beğenmesine beğendim ama içmenizi pek tavsiye etmiyorum. Kamışın suyunu çıkarabilmek için kullandıkları alet pas içindeydi. Ben biraz miğdesiz olduğum için pek umursamadım ama sağlıklı olduğu söylenemez
Kısa Kısa Notlar
Yanınıza bozuk dolar götürün. Dolarlarınızın yeni basım olduğuna dikkat edin. Eski basım olanları kabul etmiyorlar.
Dolar her yerde geçmesine rağmen adaya indiğiniz gibi dolarınızı Tanzanya şilini’ne çevirirseniz daha karlı olursunuz.
Alışveriş yaparken sıkı pazarlık yapın. 225 dolar tutan 9 parça hediyelik eşyayı 50 dolar’a kadar indirdim. Pazarlığın boyutunu siz düşünün artık.
Stone Town 3 saatte gezilebilir. Acele etmeden yavaş yavaş her gördüğünüzün resimlerini çekerek gezin. İnsanlar kameraya karşı çok önyargılı, resim çekmeden önce izin almanızda fayda var.
Afrikada herkes birbirini tanısın yada tanımasın “Jambo Jambo” diyerek selamlaşıyor, eeee bizim ülkemizde artık selamlaşma pek kalmadığı için garipsiyoruz haliyle.
Swahili dilinde bir kaç kelimede bizden
Jambo : Merhaba
Habari : Nasılsın
Ahsante : Teşekkürler
Karibu : Hoşgeldiniz
Duka : Mağaza, dükkan
Beigani : Kaç para?
Hakuna Matata : Problem değil