Nisan 2011 tarihinde yapmaya başladığımız planı hemen uçak biletlerimizi alarak uygulamaya başladık. Gitmeye karar verdiğimiz yerin başında Filipinler Bohol adası geliyor. Önce Tagbilaran’a gidiyoruz. 9 temmuzda Bangkok’da oluyoruz. Bangkok’dan Filipinlerin başkenti Manila’ya bir çok sefer mevcut fakat pahalı olduğu için en ucuz nasıl gideriz diye başladık araştırmaya. Bunun için ne yazık ki bir çok aktarma yapmamız gerekecekti. 9 temmuzda Bangkok’a iner inmez 20:20’de Kuala Lumpur’a kalkan uçağa binip 23:25′ de varıyoruz. 10 temmuz sabahı 01:30’da KL’dan binip sabah 05:00 de Manila’ya vardık. Bu da yetmedi 08:10 da Manila iç hatlar terminalinden tekrar ve son uçuşumuzu yaptık. 09:30 da Tagbilaran’a vardık.
Uçak biletlerinin bize maliyeti:
Air Asia ile Bangkok – Kuala Lumpur : 6.410 THB
Cebu Pacific ile Kuala Lumpur – Manila : 823 MYR
Zest Air ile Manila – Tagbilaran : 2.912 PHP
(Artık Zestair yok 🙂
Toplam 4 uçuş bizi mahvetti, hayalet gibi olmuştuk uykusuzluktan, uçakların içi de klimadan buz gibi uyumak ne mümkün tam bir perişanlıktı yolculuğumuz.
Sabah Tagbilaran City’e vardık ve otelimizin shuttle hizmeti olduğundan havalimanı kapısında bizi karşılayıp otele götürdüler. Otelimiz havalimanından arabayla yarım saat uzaklıkta Panglao denen bölgede. Otele yaklaştıkça etraf sessizleşti, köy gibi bir yere vardık. Otelin etrafında yerlilerin evleri, bahçelerinde horozlar, gerilen iplere asılmış kurumayı bekleyen çamaşırlar, çıplak ayak yollarda oynayan çocuklar, bakkal desen bakkal değil tam sefaletin ortasına düştük. Kendi kendimize nereye geldik biz böyle diyoruz ama yapacak bir şey yok 4 günü öyle ya da böyle burada geçirmek zorundaydık.
Otele yerleşir yerleşmez hemen bizi kumsala götürmelerini rica ettik. Panglao’nun merkezinde Alona beach adında bir yere gittik. Tam bir rezalet, denize girilecek gibi değil. Her yerde yosun var, denizin dibi de gözükmüyor. Otelden çıkmadan önce bizi almaları gereken saati söylemiştik. O saate kadar vaktimizi burada geçirdik. Bir kumsaldan öbürüne yürüyerek gidilmediği için burada denize girdik, bir şeyler yiyip içtikten sonra shuttle saatimiz gelmişti. İyi ki 15:00 de buluşmaya karar vermişiz. Akşama kadar burada kalsak kafayı yerdik herhalde.
Alona Beach – Panglao
Yarın için nereye gitsek diye şöförle konuşurken Bikini Beach’e gitmemizi önerdi. Neyse otelimize dönüp havuza girdik, yolda aldığımız meyvelerimizi havuz başında bir güzel yedikten sonra biraz dinlenip akşam yemeğini nerede yiyelim telaşımız başladı Etrafta bir yer olmadığı için 4 gün otelde yemek zorundaydık. Ama umduğumuzdan çok çok güzeldi, meyvemize kadar herşeyi ikram ettiler. Orkun her gün taze balık yedi bense her gün tavuk. Karpuz suyu denen bir içecek keşfettim burada bol buzlu ve sütten yapılıyor, mutheşemmm! Hala tadı damağımda. Neyse gelelim 4 gün boyunca yediğimiz, içtiğimiz şeylerin ne kadar tuttuğuna toplam 167 TL para ödedik, rakam cidden çok komikti.
Dream Native Resort
2.gün şöför’ün tavsiyene uyarak Bikini Beach’e gittik buraya otel’in bulunduğu bölgeden girildiği için parasız girilemiyormuş. Hadi tamam veririz parayı dedik ama Orkun’a önce deniz, kumsal nasıl önden gir bir bak dedim. Burası da kötü olunca şöför başka bir beach’e götürdü. Dumaloan Beach’e gittik. Kumsalda Bohol Beach Club diye bir tesis var. Girişte adam başı 350 PHP ödeniyor. Parayı verdikten sonra otelin havuzundan, şezlongundan faydalanabiliyorsunuz ayrıca bir içecek yada öğle yemeği ücretsiz. Kumsalı görünce aşık olduk buraya.
Dumaloan Beach – Panglao
Deniz çok sığ sürekli gel-git meydana geliyor. Akşam suların çekilmesiyle her ne kadar manzara kötü olsa da gündüz denize doyamadık.
Bu kadar deniz yıldızı yalnız burada görülebilir bence. Adım attığımız her yer deniz yıldızıydı. Balıklar desen insandan kaçmıyor, dibinde yüzüyorlar.
Akşam üstü oldu sular çekildi, baktım Orkun suların çekildiği yerden deniz yıldızlarını topluyor. Ne yapıyorsun dediğimde aldığım cevap şuydu ; Hayvanlar susuz kalır ölürler, toplayıp suya bırakacağım dediğinde gülmekten yerlere yatmıştım 🙂
3.gün meşhur Unesco Dünya Miras Listesine alınan yer;Çikolata Tepelerine sonradaLoboc Tarsier denen parmak kadar olan dünyanın en ufak maymunlarını görmeye gittik. Çok eğlenceli bir gün geçirdik. Maymunlara dokunmak ve flaş kullanarak resim çekmek yasak. Flaş yasağına uyduk ama çalışan çocuk bir şey olmaz elleyebilirsiniz deyince sonuç işte aşağıda 🙂
Tarsier
ABD’nin California Üniversitesi’nden Marissa Ramsier’in başında olduğu araştırma grubu “cadı makigiller” olarak da bilinen ağırlığı 160 gramı geçmeyen küçük canlının, 20 kilohertz’in üzerinde ses çıkardığını ve bu frekanstaki sesleri algılayabildiği tespit etmiştir. Bu canlının bir diğer özelliği ise kuyruğunun vücudundan iki kat daha uzun olmasıdır.
Çikolata Tepeleri
Tarsier’i gördükten sonra Çikolata tepelerine gittik. Merdivenle tepeye ulaşıp manzarayı izleyebiliyorsunuz. Bu tatilde en değişik resimlerimiz burada çekilenler oldu. Çekilirken de çok eğlenmiştik.
Çikolata tepeleri 1268 tane tepeden oluşmaktadır. Zamanında adalar deniz altındayken akıntı bu tepelerin oluşmasına sebep olmuş. Kuru sezonda çimenlerin renginin kahverengi olması sebebiyle ismini buradan almıştır. 1980 yıllarına kadar kimsenin ziyaret etmediği bu tepeler Harry Potter filminde mekan olarak kullanıldıktan sonra bir çok ziyaretçi çeker konuma gelmiştir. Biz gittiğimizde de insanlardan yürünecek gibi değildi.
Çikolata Tepelerinde Uçuyoruz
Yarım saat burası için yeterli, şöför Loboc nehir turuna katılmamızı öderdi. Bizde eksik kalmayalım tabi dedik. Manzara eşsiz güzellikteydi. Yeşilliklerle dolu bir alanda teknemizdeki canlı müzik eşliğinde yemekler berbat olsa da meyve yiyerek nehirde gezdik.
Loboc Nehri
Nehir gezisini de tamamladıktan sonra sıra Bohol’u gezmeye geldi. İlk durağımız 1727 yılında yapılan ülkenin eski kilisesi Baclayon oldu.
Baclayon Kilisesi
Çok keyif aldığımız bir tatilin daha sonu geldi.