Bohol’den sonra sıra Boracay Adasında. Tek uçuşla Boracay’a vardık. Havalimanından çıktığımız gibi motorsiklet taksilere atlayarak limana gittik. Buradan tekneler aracılıyla Boracay’a varılabiliyor.
Otel seçimimiz müthiş olmuş. Denize yürüyerek 10 saniye mesafede. Kumsalın hemen üstüne otelin restaurantını kurmuşlar. Kumsalda yemek yemek, içecek içmek ve sigara içmek yasak olduğundan hemen hemen adım başı kumsala restaurant ve cafeler kurulmuş durumda.
İlgimizi çeken bir diğer şey ise kumdan kalelerdi. Bu kaleleri ufacık çocuklar yapıyor nasıl beceriyorlarsa! Resim çekilmek istediğinizde ya da yanlışlıkla dur şu kalenin yanında hatıra fotoğrafı çektireyim dediğinizde hemen yanınızda bitiyorlar bahşiş kapabilmek için.
Kumsalda oyalandıktan sonra hemen çarşı pazara attık kendimizi acil meyve almamız gerekiyor. Karı koca meyvesiz yapamıyoruz. Poşet poşet meyvelerimizi aldıktan sonra tezgah tezgah dolaşmaya devam ediyoruz. Açık tezgahlarda etler, balıklar üzerilerinde gezinen bir dünya sinek adamların umurunda değil onlar işinde gücünde. Hava hem sıcak hem çok nemli tezgahın üzerine bir kaç tane pervane asmışlar herhalde etleri sinek gelmesin diye
Alışverişimizi yapıp otelimize dönüp bir güzel temizlendik ve akşam yemek için hazırız. White Beach bölgesi resmen buranın kalbi konumunda. Kumsalın üstünde yok yok. Mağazalar, cafeler, barlar, restaurantlar her şey buraya kurulmuş. O yüzden yemek yemek için fazla uzağa gitmemize gerek yoktu. Otelimizden buraya gitmemiz yürüyerek 5 dakikamızı alıyordu. Gel-git’ten dolayı tüm restaurant’ların önüne naylonlar çekiliyor. Her yerde açık büfe vardı, istediğinin ürünü (balık,tavuk) seçiyorsunuz ızgarada pişiriyorlar. Közde patlıcan bile yapıyorlardı hem de kabuklarını soymadan tadı bal gibiydi. Fiyatlar fix ne yerseniz yiyin herkes aynı ücreti ödüyor. Yemekten sonra bir şeyler içelim diye girdiğimiz barda ateş gösterisi yapılıyordu. Kumdan kale yapan çocuklar gibi bunlarda ateş gösterisinde çok becerikliydiler.
2.gün:Otel garsonlarından Ray ne hikmetse bize çok ilgiliydi. Bi hizmet bir güler yüz ki sormayın gitsin. Biz de Filipinler’e gelmeden önce bir çok internet sitesi ve blog incelememize rağmen çok detaylı bilgi bulamamıştık. Hazır Ray buranın yerlisi bizimle de bu kadar ilgileniyorken bizi gezdirmesini istedik. Onunda canına minnet zaten. Garibim aylık 100 dolara çalışıyormuş. Sabah otelin önünde buluşarak adanın arka tarafına geçtik. Oradan hemen bize tekne ayarladı yeni yapılmakta olan Crystal Cove adında bir adaya gittik. Adaya tesis kuruluyordu biz gittiğimizde inşaatı henüz tam bitmemişti. Eminim bitince şahane bir yer olacak.Ray gezi boyunca elinden fotoğraf makinasını düşürmedi hiç. Bu sayede bizimde beraber bir sürü resmimiz oldu.
Ada’da 2 tane mağara bulunuyor. Birine girmek için merdiven yapmışlar çok değişik değildi ama ikinci mağara değişikti. İçeri girmek için yüzmek gerekiyordu. Kapkaranlık bir mağara ben cesaret edemedim ama Orkun girdi.
Ada gezimiz bittikten sonra snorkel için ayrı bir koya götürdüler bizi. Snorkel’den sonra adını hatırlamadığım başka bir kumsala daha gittik. Bu kumsalda seyyar satıcıdan başka bir şey yoktu. İyi ki oturup bir şeyler içelim dedik hepsi üşüştü başımıza.
3.günümüzü otelin plajında geçirmeye karar verdik. Sabah kahvaltı etmek için restaurant’a gittiğimizde deniz restaurant’a kadar gelmişti. Kumsaldan eser yoktu ortalıkta. Sabahki ve öğlenki kumsal arasında dağlar kadar fark var.
Bol bol denize girip upuzun beyaz kumsallarda doya doya yürüdük
Kumsaldaki çocuklar kumdan kale yapar da ben yapamaz mıyım dedim başladım kendi kalemizi yapmaya. Çok uğraştım ama bu kadar oldu. Bahşişsiz kale anca bu kadar olur hem ilk denemeye göre fena da sayılmazdı bence
Filipinler’in neresine giderseniz gidin shakelerinden mutlaka için. Taze meyvelerden mükemmel meyve suları yapıyorlar. 1 bardak 2 kişiye yetecek kadar büyüklükte geliyor iç iç bitmiyor yani. Mango Shake benim favorim oldu.
4.gün yine Ray’le tura çıkıyoruz. Bugün yarasa görmek için mağaraya gidicez. Gitmeden önce araştırmıştım bu mağarada yarasaları elleyip onlarla resim çekilebiliyorsunuz. Ama Ray bizi apalakasız bir yere götürdü. Mağaraya varmamıza 5 kilometre kala yolda bir çocuk durdu mağara girmek için para istiyor. Biz de vermeyiz diye tutturuyoruz. Çocuk ısrarla rehbersiz mağaraya girilmenin çok tehlikeli olduğunu söylüyor. Yahu diyoruz sanki hiç mağaraya girmedik , mağaraya girmek için bir de rehbere para mı vericez. Sonunda çocuğun ısrarına dayanamadık ehh iyi madem şu kadar veririz yok olmaz anca bu kadara götürürüm diye başladı mı pazarlık. Nihayetinde fiyatta anlaşıp mağaraya varabilmek için ormanın içine dalıyoruz. Yolun sonunda girişi ufak bir mağara çıktı karşımıza, mağara koca koca ve araları bir insan girecek kadar boşluk halde kayalıklarla dolu, bu kayalara basarak yavaş yavaş aşağı inmeye başlıyoruz. Ben bir kaç kaya aşağı indikten sonra korkudan oturdum bir kayanın üzerine gelmem siz gidin diye tutturdum. İşin garibi mağarada bizden başka kimse de yok. Nereden düştüysek buraya! Rehber olmaz diyor buraya kadar gelmişken aşağı ineceksin yoksa otur biz aşağı inip gelene kadar bekle diyor. Sinirimden ağlamak üzereyim elim ayağım tir tir titriyor. Nasıl oturup beklicem mağara zifiri karanlık her yer yarasa boku, tepeden garip garip şeyler akıyor üstüme başıma. Rehberin elini bir an bile bırakmadım bir de bu yetmezmiş gibi terliklerim kayıyor diye çocuğun terliklerini giydim. Iyyy çamur içindeydi ama mecburdum yerdeki ne olduğu belirsiz şeylere basacağıma. Şükür mağaranın en dibine vardık. Yerlerde koca koca kabuklu böcekler yürüyor, yarasalar saçlarıma değerek uçuşuyor hangi birinden korksam şaşırdım. Mağaranın en sonunda kristal su denen bir havuz vardı ucu denize açılıyor gün ışığı dışarıdan mağaranın içindeki havuza vurduğu için su aynı kristal görünüme bürünmüş. Rehberin demesine göre her turist bu suya girip yüzüyormuş. Tabi Orkun her zamanki gibi hemen ben girerim modunda. Tam girecekken suda masmavi bir yılan görmemle çığlık atmam bir oldu. Rehberde kalkmış yok o yılan değil yanlış gördün diyo deli midir nedir. Allahım diyorum şuradan gebermeden bir çıksak başka bir şey istemem. Koca makinayı da sırtımızda taşıdık resim çekeriz diye ama nerdeee insanın aklına resim gelmiyor ki aşağıda. Yukarı çıkarken ancak 1 kare çekebildim. Ray’da yukarıda bizi bekliyor
Bir sonraki durağımız Puka Beach. Bu kumsalda ne otel ne restaurant hiçbir şey yoktu. Hatta kumsalda bizden başka da kimse yoktu ama burası da çok güzel bir kumsal.
Aracımıza atlayarak Boracay’a veda etmeden önce Boracay manzarasını en iyi izleyebileceğimiz tepeye gidiyoruz.
Son bir kez Boracay’a baktıktan sonra Filipinler gezimiz bitiyor. Aklımız Filipinler’de kalarak mecbur tatil rotamıza kaldığımız yerden devam etmek zorundayız.