SANATIN,TARİHİN,DİNİN VE AŞKIN İÇ İÇE OLDUĞU BÜYÜLÜ ŞEHİR “ROMA”
2 günlük Venedik gezimizin sonrasında 24 Kasım’da sabah treni ile 3 saatte Roma termini istasyonuna vardık. İlk gün İtalya’nın büyülü şehrini yürüyerek sokak sokak gezmeye başladık.
Venedik’teki otelin rutubetinden fena etkilendik. Zatürre olmaya az kala şükür Roma’ya geçtik. Otelimiz Termini istasyonunun Tourist Information’nın bulunduğu çıkış kapısından yürüyerek 1 dakika uzaklıktaydı. Valizlerimizi resepsiyona teslim ettikten sonra S. Maria Maggiore kilisesinin bulunduğu meydana vardık. Meydandaki trafik ışıklarının hemen önündeki eczaneden ilacımızı aldıktan sonra kiliseyi solumuza alarak yolun aşağısına doğru devam ettik. Cavour metro durağının tam karşısındaki merdivenlerden ara sokaklara girerek Foro Romano’nın tam önünde bulduk kendimizi. Bu geniş caddenin devamında Piazza Venezia meydanına varmadan önce caddenin sağında Foro Di Traino tam karşısında ise Vittorio Emanuele II. anıtı var. İtalyanın ilk kralı Vittorio Emanuele II. anısına 19.y.y da yapılan devasa büyüklükteki bu anıt’a Romalılar Düğün Pastası diyorlar ayrıca büyüklüğünden dolayı sevmiyorlarmış. Ayrıca I. Dünya Savaşında ölen 11 meçhul askerin mezarı da burada bulunuyor.
Vittorio Emanuele II. Anıtı
Vittorio Emauele II. ile Forum arasında kalan alan romanın idare merkezi sayılabilecek Campidoglio yani Kapitol’dür. Romanın 7 tepesinin en merkezinde bulunan yer burasıdır. Anıtın yanındaki merdivenlerden çıktığımızda bu tepeden forum’un panaromik resimlerini çekme imkanı yakalamış olduk. Roma’da bulunan 7 tepenin hepsinde Roma’yı kuran ailelerin (patriçilerin) mekanı bulunmaktadır. Bu aileler kapitol de bir araya gelerek senatoyu burada meydana getirmişlerdir. Bahsettiğim kapitol dünya merkezine buradan hükmetmiş daha sonra hakimiyet İstanbul’a geçmiştir.
Roma’nın ünlü meydanlarından biri olan Campo Di Fiori’de bulduk kendimizi. Burası geniş bir meydan, Roma’da bulunan tüm meydanlarda kilise olmasına karşın nedense bu meydanda kilise yoktu. Hafta içi her gün sabah saatlerinde kurulan pazara biz tam toparlanmak üzereyken denk geldik. Meydanda pazarın yanı sıra bir çok kafe, restaurantlar ve pizzacılar olması nedeniyle çoğu turist bu meydana gelip vakit geçiriyor. Campo Di Fiori meydanının tarihi ise şu şekildedir; Ünlü İtalyan filozof Giordano Bruno 17 Şubat 1600 yılında bu meydanda canlı olarak yakılarak idam edilmiştir. O dönemde insanlar diri diri yakılarak öldürülmekteydi sebebi ise İncil de yazan 2 kelime yüzünden “Kan Dökmeyiniz”. Engizisyon yargıçlarından aldığı idam cezasına karşılık Bruno’nun verdiği cevap şudur; “Siz bu kararı okurken benim korktuğumdan daha fazla korkuyorsunuz”. 19. y.y sonlarında Bruno’nun yakıldığı noktaya bir heykel dikilerek bu kahramanın anısı canlandırılmıştır. En ünlü eserlerinden biri Kahramanca Tutku’dur.
Fontana Quattro Fiumi Çeşmesi
Bu kısa bilgiden sonra Romanın bir diğer ünlü meydanı olan Piazza Navona’ya geliyoruz. Her meydanda olduğu gibi burada da sıra sıra İtalyan yemekleri yiyebileceğiniz restaurantlar sıralanmıştır. Meydandaki sokak sanatçıların eserleri ise görülmeye değer. Navona meydanındaki Fontana Quattro Fiumi – Dört ırmak çeşmesi (4 ırmak olarak Nil, Tuna, Rio Dela Plata ve Ganj nehirleri tasvir edilmiş )1651 yılında ünlü İtalyan heykeltıraş, ressam ve mimar olan Gian Lorenzo Bernini’nin doğanın 4 mistik öğesinden olan su işaretinin simgesi olarak yapmıştır. Toprak eseri Habukkuk ile Melek heykeli, hava işareti San Pietro meydnanındaki Batı Rüzgarı adlı eseri, ateş eseri ise Azize Teresa’nın Vecdi heykelidir. Eski zamanlarda bu meydan da at yarışları düzenlenirmiş.
Fontana Quattro Fiumi çeşmesiRoma Barok eserlerinin en ünlülerinden biri olan Sant’Agnese In Agone kilisesinin tam önüne yapılmış. Kilisenin iç dekorasyonunu Rainaldi dış dekorasyonu ise Borromini yapmıştır.
Meydanın kuzey ucunda Neptün çeşmesi (posedion) güney ucunda ise Moro çeşmesi bulunuyor.
Çok gezdik artık dinlenmek için Pantheon’a gidiyoruz. Meydandaki La Tazza D’Oro da 1 euro ödeyerek taze kahvelerimizi yudumlayıp dinlendik nihayet.
Girişi ücretsiz olan Pantheon şuan Katolik kilisesi olarak kullanılıyor. Birçok tanrıların buradaki insanlar tarafından kabul edilmesi ile bir imparatorluk pantheonu haline gelmiştir. Onu yaptıran aslında Julius Sezar’dan sonra imparator Augustus’un damadı olan Marcus Agrippadır. M.Ö 25 yılda yaptığı söyleniyor. Bu yapıyı 6 asır sonra ancak Ayasofya geçmiştir. Pantheon’un kubbesinin yüksekliği ve yarıçapının birbirine eşit olması en dikkat çekici özelliklerinden biridir. Tek ışık kaynağı tepedeki Oculus ismindeki deliktir.
Pantheon
Rafaello’nun, birçok İtalya kralının ve yine bir çok önemli kişinin mezarı Pantheonda dır.Pantheon’un bulunduğu meydandaki ara sokaklarda çok güzel butikler var. Fiyatlar gayet normal vaktiniz varsa şöyle bir göz atmanız iyi olur bence : ) Pantheon’un yanındaki sokağa girip gezmeye kaldığımız yerden aynı hızla devam ediyoruz. Tam sokağın girişindeki Tabaccheria’ya denk gelmişken arkadaşımın sipariş ettiği puro’dan alıyoruz. Nasıl öğrenmişse bu puro’yu 0.1 nikotin sigaradan bile daha hafif enteresan güzel içimi keyifli bir puro. Puromuzu da aldıktan sonra sokağın ilerisinde Piazza della Minerva meydanındaki Santa Maria Sopra Minerva Kilisesi ve hemen önündeki Bernini’nin ilginç eseri Santa Maria Sopra Minerva dikilitaşını gördük.
Santa Maria Sopra Minevra
Bu kilise Pantheon’a çok yakın küçük bir bazilikadır. Bu dikilitaş Papa VII. Alexender tarafından Isis tapınağından getirtilmiş ve bu dikilitaşı heykeltıraş Bernini fil heykel ile tamamlamıştır. Ara sokaklarda yürüyerek akşam geç saatlere kadar vakit geçirip otelimize gece ancak dönüyoruz.
Yarın sabah 25 kasım 08:43 de Napoli’ye gidiyoruz. Napoli ve Pompei gezimizi ayrı başlık altında yazdık.
Akşam 20:30 da yine Roma’dayız. Termini istasyonundan Roma Pass’larımızı alıyoruz. Pass sayesinde 3 gün boyunca tüm otobüslerden, metrodan, seçtiğimiz ilk 2 müzeden ücretsiz faydalanacağız. Bugün de yeterince yorulduğumuz için dışarı çıkmaya halimiz kalmadı erkenden yatarak sabah erken kalkıyoruz. Ertesi sabah sabah 9 da otelimizden çıkarak metro ila Vatican Museum durağına gidiyoruz.
Vatikan’ı gezidikten sonra San Pietro’yu arkamıza alıp caddenin sonuna gidiyoruz sağ tarafta Sant Angelo Kalesine girerek Roma Pass’ımız ile ilk müze girişimizi de yapmış oluyoruz. Normal bilet sırasına girerek gişede ki görevliye Roma Pass’ımızı göstererek biletlerimizi aldık.
Sant Angelo Kalesi
Sant Angelo Kalesinde 58 oda var. Odaları gezerken o dönemde kullanılan eşyalar, tablolar, tahta mobilyaları gördük. Kalenin bazı bölümlerinde toplar gördük meğer bunlar olur da bir savaş çıkarsa diye hazır bulunduruluyor diğer bir sebebi ise Papanın burada korunmasıymış. Kalenin diğer bir tarihi bilgisi ise Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultanın yıllarca bu kalede hapsedilmesidir. Kalenin terasına kesinlikle çıkılmalı. Roma ayaklarımızın altındaydı şehrin tüm tarihi yapılarını görmek mümkün.
Sant Angelo Kalesi Terası
Kalenin tam önünde Bernini ve öğrencilerinin yaptığı heykellerin bulunduğu bunun yanı sıra Melekler ve Şeytanlar filmine konu olan Ponte Sant Angelo köprüsü üzerinde yürümeyi de ihmal etmiyoruz.
Kalenin çıkışından sola döndüğümüzde tevere nehri boyunca ilerlediğimizde Palazzdo Di Giustizia- Adalet Sarayı dikkatimizi çekti. Burası 20. y.y da devlet mahkemeleri için inşa edilmiş ihtişamlı, göz alıcı bir bina.
Palazzdo Di Giustizia
Kısa bir yemek ve kahve molasından sonra Pass’lerimizi kullanmak için heybetli yapı olan Romanın simgesi ve 7 Temmuz 2007 de Dünyanın 7 Harikasından biri olarak seçilen Colosseo’a geldik. Halkı eğlendirmek için yapılan bu yapı şahaşahalı bir arenadır. İmparatorluğun çökmesinin ardından Colosseo gözden düşmeye başlıyor bunun akabinde papalar ve prenslerin burada ki değerli şeyleri alarak kendi saraylarına götürmeye başlıyorlar. Bir çok mermer, süsleme zamanında sökülüp götürülmüş olsa da Colosseo muhakkak görülmesi gereken yerlerin başında yer alıyor. Anglo Sakson felsefesine göre burası yıkıldığında Roma da yıkılacakmış.
Colosseo
Colosseo’nun kullanıldığı dönem boyunca 300.000 kişinin öldürüldüğü bu arena da dünyanın neresinde idam cezası kalksa o tarihte colosseo’nun ışıkları 1 hafta boyunca gece gündüz açık bırakılıyormuş. İnsan insana karşı dövüşür anlarımda insanla hayvanı dövüştürmenin ne maksatla yapıldığını bir türlü anlamıyorum. Vahşi ve yırtıcı hayvanlar daha da saldırgan olsun diye karanlık odalarda günlerce aç bırakılıyor dövüş günü geldiğinde gösteri alanına salınarak gladyatör ile dövüşmesi eğlence anlamında izleyicilerin tezahuratı ile izleniyor. Eğer hayvana karşı dövüşü kazanıyorsa o gladyatör köle olmaktan kurtulabiliyor ve karşılığında kendisine tahta kılıç armağan ediliyormuş.
Colosseo’dan çıkıp Foro Romano ve Palatino’nun girişine gelmeden önce Konstantin Takı dikkat çekiciydi. Bu Tak I.Konstantinin kazandığı zafer anısına dikilmiş bir anıttır. Bu tak’ın taklidi başka ülkelerde yapılmıştır. Benim bildiğim Paris’teki Etoile’dir.
Foro Romano eski Roma halkının yaşadığı alanmış. Romanın merkezi, çarşıları, yolları, devlet binaları zamanında buradaymış.
Tam gezimizi tamamlamak üzereyken kara bulutlar kendini gösterdi derken bir yağmur başladı ki resmen bardaktan boşalırcasına. Hemen kapitol’ün bulunduğu meydandaki bir binanın kapalı alanına girerek ıslanmaktan kurtulduk. Ama yağmur duracak gibi değildi. Islanmayı göze alarak Pantheon’a doğru yağmur altında yürüyerek gittik. Pantheon’dan aldığım kaban’ın tadilatı bugün biteceği için görevli bayan akşam 18:00’e kadar gelip alabileceğimizi söylemişti. Terliklerim de vıcık vıcık su içinde yürüdükçe gıcık bir ses çıkıyor. Neyse yağmur biraz dindi de rahat ettik. Kabanımı aldıktan sonra biz Türklerin Aşk Çeşmesi olarak bildiği Fontana Di Trevi’ye gittik. Bu çeşmede Bernini’nin emeği olmuş fakat tamamlayan Bicola Salvi’dir. Trevi ailesinin Papa’ya hoşluk olsun diye yapıldığı da söylenmektedir.
Fontana Di Trevi Çeşmesi
Piazza Di Spagna’ya giden sokaktan Pisa ve Colosseo simgesi olan hediyelik eşyalarımızı ve dondurmamızı alıp Spagna’ya geldik. Her yer sırılsıklam olduğu için merdivenlerde oturmanın keyif vermeyeceğini düşündüğümüz için Metro’yla otele döndük. Akşam Termini den 64 numaralı otobüs ile Piazza Campo Di Fiori meydanında gidip yağmur altında Chianti Şaraplarımızı yudumlayarak Roma da 1 günü daha bitirmiş olduk. Yarın son günümüz her yeri gezdik gördük artık sıra alışverişe geldi.
Son günümüzün sabahı yine işe gider gibi erkenden kalkarak metroyla Piazza Del Popolo Meydanına gittik. Meydan’da Roma’nın en büyük eserlerinden biri olan Rönesans Kilisesi Santa Maria Del Popolo meydanın tam ortasında ise Mısır’da Firavun Sethos I ve Firavun Ramses II adına yapılmış bir dikilitaş vardır. Meydanın tam karşısında Santa Maria dei Miracoli ve Santa Maria di Montesanto kiliseleri yer alıyor. Bu iki kilisenin arasındaki trafiğe kapalı Via Del Corso caddesine girdik.
Piazza Del Popolo
Caddenin en sonu Piazza Venezia Meydanına çıkıyor. Zaten caddede yürürken tam karşı da Vittorio Emanuele heykeli gözüküyor. Alışverişimizi fazlasıyla yaptık herhalde ki otele gidip poşetleri bırakma ihtiyacı duyduk. Caddenin ilerisinde sağımızda Fendi’nin mağazası vardı tam karşısındaki sokakdan (Via Condotti) girince Spagna – Spanish Steps’in tam önüne çıktık.
Piazza Di Spagna
Merdivenlerde oturup biraz dinlendikten sonra merdivenlerin en tepesinde yer alan Trinita Dei Monti Kilisesinin önüne çıktık. Bu noktadan Roma manzarasının resimlerinin çekilebileceğini bir çok kişi tavsiye ediyor ama bence Sant Angelo Kalesindeki manzarayla mukayese dahi edilemez.
Trinita Dei Monti Kilisesinin önü
Burası gece gündüz kalabalığını koruyan genelde buluşma noktası olarak kullanılan bir bölge. Merdivenlerin tam önünde Pietro Bernini ve oğlu Gion Lorenzo Bernini tarafından yapılmış Barok tarzı Fontana Della Barccacia çeşmesi var. Kilisenin yanından metro girişinden girip merdivenle aşağı inip aldıklarımızı otele bırakıp bu sefer alışverişe Spagna’nın önündeki Via Condotti isimli alışveriş caddesinde kaldığımız yerden devam ettik. Bu sokak da bulunan butiklerde fiyatlar oldukça yüksek ama butiğin birinin önündeki bilboard’daki elbiseyi o kadar beğendimki fiyatı ne olursa almaya kararlıydım. Ben fiyatı bile sormadan elbiseyi denedim güzel de durunca artık almaktan başka çare yok tabi. Meğer elbisenin tek bedeni kaldığı için 150 euro dan 49 euro’ya düşürmüşler.Yani diyeceğim o ki her butiğe girin çıkın illa ki uyguna bir şey denk gelip de alabilirsiniz.
Spagna’dan Fontana Di Trevi’ye gidip akşam ışıklandırılan bu çeşmede son birkaç kare fotoğrafımızı da çekip çeşmeyi arkamıza aldığımızda solumuzda bulunan hatta köşede dondurmacı var bu sokaktan girip ilerleyince Spagna tabelasının bulunduğu köşedeki Enoteca adındaki içki satan marketten Chianti Şarabı almak istedik, çok sert şarap içemediğimiz için görevliye en tatlısı hangisiyse onu tavsiye etmesini istedik görevli istediğimiz şarapların tadına yakın başka marka şarap tattırarak bizim nasıl bir şarap istediğimizi anladı ve ona uygun seçenekleri sundu. İstese en pahalı olanları satabilirdi aslında. Şarap alacaksanız bu markette hem seçenek çok hemde çalışanların hizmetini de diyecek yok.Rom’ dan almamız gereken en önemli şeyi de alıp tatilimizi bitirdik.
Gitmeyi istediğim yerlerin başında gelen Roma’ya nihayet geldim, her yerini gezip gördüm. Tur yerine eşinizle dostunuzla münferit gelirseniz tura bağımlı kalmadan bence daha rahat gezersiniz. Elinizde harita birazda yön kabiliyetiniz olduktan sonra her yeri gezmek mümkün. Bir daha ki Roma gezimizi sırf alışveriş yapmak için organize etmeyi planlıyoruz. 3 gün gibi kısa sürede ancak tarihi yerleri gezmek mümkün olduğu için ucundan şöyle bir alışveriş yapabildik ama 5 gün bence hem gezmeye hem alışveriş yapmaya yetecek bir süre. Artık başka bahara kaldı alışverişimiz
Gezi Tarihi : Ekim 2012