Endonezya’da görülecek yerler arasında öyle bir yer var ki akıllara zarar. İşte orası Java adasındaki dünyanın en büyük asit gölü olarak da bilinen Ijen krateri yani Kawah Ijen.
Youtube kanalımıza buradan abone olabilirsiniz!
Geçen yıl gerçekleştirdiğimiz Endonezya seyahatimizde Ijen’e gitmek için yeterince vaktimiz olmamıştı. O zaman biz de bir sonraki sefere gitmeye yemin ederek Endonezya’ya veda etmiştik. Öyle bir şey oldu ki 2017 Ramazan Bayramı için Bali-Singapur turu şekillendi ve böylelikle tek değil bizimle bu tura katılan sevgili arkadaşlarımızla gitmiş aynı deneyimi birlikte unutulmaz kıldık. 19 kişi olarak çıktığımız yolculukta rota Ijen’e gelince 11 kişi daha başından pes ettiği için yürekli ve korkusuz 6 arkadaşımız ve biz de dahil olmak üzere 8 kişi olarak devam ettik. Yolculuğumuz Bali adası Seminyak bölgesinden başladı. Bize ayarlanan minivana binerek adanın kuzeyine 130 km gitmek için yani Gilimanuk limanı için yola koyuluyoruz. Yollar 2 şerit ama çok dar olduğu için 130 km gibi kısa bir yol saatlerimizi alıyor. Bir de adanın kuzeyine çıktıkça, Java bölgesine yaklaştıkça Budizm’den Müslümanlığa geçişin etkilerini de rahatlıkla gözlemleme şansımız oluyor. Bunun en basit örneği yol üzerinde yemek yemek için durakladığımız bir restauranttı. Şimdi ne var ki diyeceksiniz! Arkadaş tüm pislik tüm suratsızlık bunlarda var. Hadi bizimle gelen arkadaşlarımız alışık değil yiyememeleri normaldir dedik. Ama burdaki yemekleri inanın bizim de midemiz kaldırmadı. Memnuniyetsizliğimize ve aç kaldığımıza için rehberimiz de çok üzüldü üzülmesine ancak onun da yapacak bir şeyi yoktu. Bu olmasa gideceğimiz diğer restaurantın da bundan farkı olmayacaktı.
Hikayenin özetine değinecek olursak eğer siz de bizim gibi Bali adasından Ijen kraterine gidecekseniz. Ya yanınıza alın yiyeceklerinizi ya da Banyuwangi’ye kadar dayanın. Gilimanuk limanına vardığımız gibi oyalanmadan arabalı feribota binerek yaklaşık bir saatte Banyuwangi Kepatang limanına ulaştık. Burdan sonrası kolay. 15 dakika sürüş mesafesinde, şehrin göbeğindeki otelimize ulaştık. Otele gelmemizin amacı gece 24:00’e kadar dinlenmekti. Valizleri bıraktığımız gibi hemen çarşıdaki pazara gidip meyve ve süt mısır aldık. Süt mısır!! Oteldeki görevliler sağolsun bizim için pişirdiler. Akşam yemeğine kadar odalarımıza çekilip uzun süren yolculuğun vermiş olduğu yorgunluğu attık. Yemek sonrası gece 24:00’e kadar 3-4 saatimiz olduğu için yine dinlendik. Ve telefonların alarmlarının ötmesiyle kalk emrine uyarak bizi bekleyen jeeplerimize 3’erli kişi olmak üzere dağıldık.
Otelimizden Ijen kraterinin girişine ulaşmak 1 saate yakın vaktimizi aldı. Yol boyunca bizim gibi onlarca jeep Ijen yoluna doğru ilerliyordu. Jeepler park noktasına ulaşınca hemen gaz maskelerimizi temin ettik. Gaz maskesinin kirası 30.000 IDR.
IJEN KRATERİ
Genel bilgileri sizlere aktardıktan sonra kendi deneyimizi yazacağız. Lütfen hepsini dikkatli ve özenle okuyun. Biz gitmeden önce yeterince bilgi bulamamaktan ve yalan yanlış yazılan makalelerden müzdariptik. Okuyun tüm doğru bilinen yanlışları öğrenin.
Aktif volkanları sayesinde kara parçasında inanılmaz oluşumlara ev sahipliği yapan Endonezya’da gezilecek yerlere katkısı olan volkanlardan bir tanesi de Ijen krateridir. Java bölgesinde toplam 41 tane aktif volkan bulunmaktadır. bu da dünyanın en çok aktif volkanına sahip yer olduğunu gösteriyor. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi Kawah Ijen’dir. Ve “dünyanın en zehirli yeri” olarak bilinmektedir.
Ijen krateri sülfür madenleri ile ülkenin ekonomisine ciddi katkı sağlamaktadır. Endonezya’nın Java adasında bulunan Kawah Ijen isimli yanardağı yakınlarındaki kükürt madeni 1968 yılından beri faaliyetine devam ediyor. Günde 14 ton kükürt üretilen madende yaklaşık 500 madenci çalışmaktadır. Çalışan madenciler her gün 3.5 km dağ yolunu kat edip, yanardağın içine girmek için de 800 metrelik engebeli yokuşu iniyor. Ve gece de çalışmak şartıyla günde maksimum 2 kez sülfür taşıma işlemi yapıyorlar. Ijen tırmanışı esnasında göreceğiniz her madenci tek seferde 80 ila 100 kilo arasında omuzlarında sülfür taşımaktadır. Ve bunun karşılığında günde 20 ila 40 USD arası kazançları vardır. Yaptıkları iş günümüzde çok zor ver tehlikelidir. Bu şartlarda çalışan madencilerin yaşam ömrü 50 yıldır.
Maden şirketleri göl yakınlarındaki aktif gaz bacasına seramik borular yerleştirerek bu doğal süreci hızlandırmıştır. Borularla dağdan aşağı indirilen gaz sıvı kükürt olarak yoğunlaşıyor sonra da kükürt yüzeye damlayarak katılaşıyor. Madenciler işte bu katılaşmış kükürtü parçalayıp taşıyor.
Volkan içinde göreceğiniz turuncu renkli sıvılar dumanlı deliklerden akıp gelmektedir. Bu 300 derece sıcaklığa sahip sıvı sülfürdür.
Volkan içindeki gazlar yüksek basınçla çıktığından delikler oluşturur ve sıcaklıkları 600 dereceleri bulur. Gaz havayla temas ettikten sonra ateşlenir ve 5 metreye kadar yükselen alevler meydana gelir. Ortaya çıkan gazların bir çoğu sıvı halinde ortaya çıkar, kükürt halinde yoğunlaşır. Çıkan alevlerin rengi mavidir. Aslında bu alev 24 saat boyunca devam ediyor olmasına rağmen sadece gece görülmektedir.
Volkanın tam ortasındaki göl bir asit gölüdür. PH derecesi 0.5 olup, dünyanın en büyük sülfürik asitli gölüdür. Gölün renginin yeşil renkli olması yoğun asitten dolayıdır. Suyun sıcaklığı ise 34 derecedir.
Madencilere dikkat edecek olursanız hepsi gaz maskedi yerine ıslak bezler takarak çalışmaktadır.
Çıkarılan sülfürler rafine şekeri ve kauçuk üretiminde kullanılmaktadır.
Gelelim Bizim Yaşadıklarımıza
Neslihan : Endonezya seyahatlerim içinde beni en çok heyecanlandıran, içimi kıpır kıpır eden ve göreceğim güzellik karşısında şaşıracağımdan şüphem yok. Banyuwangi’ye ulaşması, otelde dinlenme ve gece tekrar yolların ardından soluğu Ijen Kraterinin girişinde aldık. Kalabalığı size anlatmanın mümkünatı yok. İzdiham yaratacak kadar kalabalık insan topluluğu vardı. Grup olarak çıktığımız yolda dağılmamak için çok özenli davranıyoruz. Gerçi Orkun ve Ijen’deki yerel rehberimiz ile ben ve Bali’deki rehberimiz arkadan sürekli grubu kollar vaziyetteyiz. Ben her ne kadar bizimle tırmanışa katılacak arkadaşları kalın giyinmeleri konusunda uyarmış olsam da bu kurala uymayan da yine ilk ben oldum. Altımda şalvar üzerimde sadece sweatshirt ile neymiş efendim Ijen’e yani deniz seviyesinden 2600 metre yükseğe çıkacakmışım. Gerçi gitmeden önce hava durumuna baktığımda hava 16 dereceyi gösteriyordu. Bir yandan da buna güvendim diyebilirim. Tırmanış yokuş dar yol ile başladı. Yokuş olunca haliyle fazla efor sarf ettiğimiz için insan terliyor. Ama bu yokuşlar gittikçe dikleşmeye başladı. Aslen Trabzon’luyum. Bizim köyün bir yokuşu vardır akıllara zarar. Arabalar dahi zor çıkar. Bu yokuşları çıktıkça aklıma ilk gelen yol orası olmuştu. Ama bizim köyün yokuşuna kurban olayım. Burası bildiğin 90 derece eğimli yokuş.
Yokuşu zar zor çıkıyoruz bir yandan da Made yani rehberle sohbet ediyoruz. Bi de demesin mi ben de ilk defa çıkıyorum diye. Yahu başımıza bir iş gelse, tansiyon olur kalp olur, bizim Made zaten ağzı yerine başka yerinden nefes alır oldu. Ulan bu mu yardım edecek bize. Adam ölmese iyi bari demeye başladım.
Yokuş, yokuş yokuş… Bitmeyen yokuş 2 saat sürdü. Ham olan bacaklarım tutmaz oldu yolun sonunda.
Bir tepeye vardık, ilerde mavi alevlerin karanlığa renk kattığı, gecenin karanlığında havayı saran dumanların kokusunun sardığı.
Ijen’e varmak sadece bu kadar diye düşünmeyin. Asıl zorlu kısım buradan sonra başlıyor. Mavi alevlerin çıktığı, gölün olduğu, maden işçilerinin çalıştığı noktaya varmak için de 800 metre patika (kayalık ve dik) yolu inmek gerekiyor.
Ben ince giyindiğim için o kadar üşüyorum ki, hayatımda daha bu kadar üşüdüğüm an olmamıştı. Biz rehberimiz Made de dahil 3 kişi aşağı inmeyip yukarıda kalmayı tercih ettik. Orkun ve diğerleri gaz maskeleri takılı bir heyecanla aşağı doğru inişe geçtiler.
Gece saat 03:00 gibi tepede diğer grupla ayrıldık. Amacımız burada günü doğurup dönüş yoluna geçmek. Fakat 2600 metrede deli gibi esen rüzgarın ortasında sabit bir şekilde beklemek ne kadar zor tahmin etmenize dahi gerek yok. Nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz.
Allahım donuyorum. Ölücem sanıyorum. Ve artık pes edip “Made lütfen aşağı inelim” diyorum. Diyorum ama kendimi ağlamamak için de zor tutuyorum. Ya buraya kadar tırmanmışsın madem ne demeye sabredip de beklemiyorsun. Made zaten ağzında maske atmış kendini kayalara sırt üstü uzanmış yatıyor. Gören bu kesin komaya girmiş der. Ben ne kadar yorulduysam adam da eminim benim 3 katım yorulmuştur. Hem bana yardımcı olmak yani indirmek istiyor hem de aşağıdaki grubu beklemek.
Neyse Neslihan sık dişini şunun şurasında gün doğumuna ne kaldı diyorum. Ama etrafımda kaz tüyü montları giymiş, eldiven ve atkılarını takmış insanları görünce de çıldırıyorum. Hatta artık milletten yedek kalın eşya dilenmeye başlamıştım. Baktım kimsede yok milletin arasına sıvışayım da ısınayım dedim. Biri gelip dur bi sana sarılıp ısıtayım dese hayır diyemeyecek pozisyondayım.
Şükürler olsun hava yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Bu arada benim ayak parmaklar uyuşmuş bir şey hissetmiyorum. Ama varya hava aydınlanınca o manzarayı gördüm ya işte bu her şeye değer, iyi ki beklemişsin Neslihan dedim.
Görev tamamlanır tamamlanmaz oyalanmadan inişe geçtik. İnişte çıktığımız o yokuşun ne kadar zorlu olduğunu gün yüzüyle de görmüş olduk. Açıkça söyleyim böyle olduğunu bilsem vallahi çıkmazdım. Ama bilmemek çıkmama sebep oldu, iyi de oldu.
Orkun :Aslında ne yalan söyleyeyim bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Akşam otelimizde oturup gece hareket saatini beklerken pazardan aldığımız çeşit çeşit meyveleri yiyip keyif yapıyorduk. Tek düşündüğüm gece nasıl uykusuz kalacağımızdı.Her sabah yürüyüş bandında 3 km yürüyen ben için o yol ne ki diye düşünüyordum.
Gece saat 12’yi vurduğunda jeeplerimiz bizim için hazır bekliyorlardı.Zaten sayımızda az olduğu için yayıla yayıla yola koyulduk.Yatağa yatmış olsam 2 saat uykum gelmez ama bir anda uyku basmaya başladı.Kapkaranlık yollarda bizim gibi İjen macerasına katılacak insanlarla sadece jeeplerin farlarının ışığında ilerliyorduk.
Yolun sonuna geldiğimizde içimden bir oh çektim.Ne de olsa epey tırmanmıştık geriye bişey kalmamıştır diye düşündüm. Jeep’ten iner inmez gaz maskelerini dağıttılar. Hani ava giden insanlar komando gibi giyinip havaya girerler ya bizimki de o hesap diye içimden geçiriyorum.Çünkü o kadar tehlikeli olsa zaten izin vermezlerdi bu olsa olsa biraz da pazarlamanın parçasıdır diyorum.
Daha uzatmadan yürüyüşe geçelim.Mahşeri bir kalabalıkla ilerlemeye başlıyoruz.İlk başta ne kadar çok turist gelmiş diye geçirdim aklımdan ama gelenlerin çoğu yerel halktı.270 milyon kişinin yaşadığı coğrafyada daha birçok kişinin burayı henüz görmemesi normal tabi.
Yürümeye devam ediyoruz etmesine ama acaip ter basmaya başladı.üzerimdeki sweatshirtü çıkarttım ama sırtımda su akıyor.Bu arada millet yol kenarında yatmaya başlamış bile.Biz hiç mola vermiyoruz,grubu önden Neslihan arkadan ben birbirinden kopartmamaya çalışıyoruz.İğne atsan yere düşmez çıktıkça çıkıyoruz.Nefesler iyice daralmaya başlıyor arada duraklamalar,nasıl olacak,daha var mı diye söylenmeler darken yol daha da dikleşiyor.Bir de bakıyoruz ki önümüzde uçsuz bucaksız bir insan sürüsü kafalarına taktığı fenerlerle ilerliyor.
İşte o an biraz umutsuzluğa kapıldım.Dedim bu yol bitmez ama dönmek mümkün değil çünkü arkama baktığımda gördüğüm manzaraya inanamazsınız.O kadar yol gelmişiz ki arkamızdan gelenleri gördükçe onların haline acıyorum.Yol gittikçe bozuluyor ve yürüyüş iyice zorlaşmaya başlıyor.Ben artık en arkada bizimle tura katılan Ümit Hanım’la en arkadayım.Biz ara Ümit Hanım bir kaya gördü ve biraz oturayım dedim.Tam oturdu ki kaya yerinden hareket etti ‘Allahım sana geliyorum’dedim.Meğerse o kaya parçası orda uyuya kalan iki insanmış. O yorgunluğun içinde gülmekten öldük ve son kalan nefesimiz de bitmiş oldu.Hele ki o uyuyan çiftin korkusunu görseniz hallerini anlatamam.
Tabi yol daha bitmek bilmedi ama biz zirveye ulaştık.Resmen banyo yapmış gibiydim ve zirve buz gibi.İşte şimdi yandık dedim.Önümüzde daha en az 2 hafta var ve ben bu gezide hasta hasta sürüneceğim diyorum.Tam herşey bitti burda güneşin doğuşunu bekleyeceğiz darken aklımdan çıkan ama o anda kafama dank eden asıl kraterin olduğu yere inecek olmamızdı.Haydiii aldık mı başımıza belayı.Nasıl inicez şimdi oraya derken Nesli ben inmiyorum çok kötüyüm dedi.
İş başa düştü ve grupla aşağı inmeye başladım.Tabi aynı kalabalık burda da devam ediyor.Emin olun iniş en az çıkmak kadar zor.Çünkü yol yok ve taşların üzerinden seke seke inmek gerekiyor.Fakat burda işimizi zorlaştıran bir etken daha var.Keskin mi keskin olan sulfur kokusu. Bir sure sonra ciğerler yanmaya başlıyor ama maskeleri mecbur takıyoruz.Tabi artık masmavi rengiyle yanan gaz kütlesine yaklaşma cazibesi alıyor ve arkamıza bakmadan soluğu mevzunun asıl merkezinde alıyoruz.
Tahmin edersiniz ki orda beklemek o kadar kolay değil.Artık nefes almak tam bir işkence ve boğazı yakan bir sülfür tadı var ağzımızda.Fotoğraf çekmek istiyorum ama zifir karanlığın yanında bir de rüzgar çıkıyor ki o görüntüyü bir türlü yakalayamıyorum.Ama inat ettim bir kere istediğim kareyi yakalıycam,alevin dibine kadar indim.Bir ara kendimden geçtiğimi söyleyebilirim resmen dona kalmış bir vaziyette öyle kala kalmıştım.Arkadaşların defalarca bana bağırmasından sonra kendime geldim ve birbirimize yardım ederek elimizden geldiği kadar o anları ölümsüzleştirmeye çalıştık.
Sonra kendimize gelmek için bir sure bekledikten sonra bir baktık ki hava aydınlanmaya başlayacak,öyle bir panik yaptık ki feleğimiz şaştı.Düşünsenize o kadar eziyet çektiniz ve asıl olmanız gereken yerde olmazsanız bir çuval incir berbat olacak.Ben size böyle bir geri dönüşü anlatamam yaşadığımı bir ben bilirim.O binbir eziyetle indiğimiz yeri hiç durmadan koşarak 15-20 dakika içinde çıktık.Hatta en son basamağa geldiğimde gözlerim kararmıştı.
Son basamağı çıktığımızda artık gün doğumu gerçekleşmişti ve o anın güzelliğini yaşarken tüm yorgunluğumuzu unutmuştuk.Fotoğraf mı çekeyim video mu çekeyim yoksa bu güzelliği mi göreyim derken allaha şükür hepsini yaptım.Belki gördüğüm en enteresan görüntüydü ömrümde zaten güzel olan herşey zor olur derler.
Ijen’e bir daha gelir miyim,o kadar yolu tekrar gözüm keser mi bilmem ama en azından unutamayacağım bir anım daha oldu.Bu arada unutmadan söyleyeyim her şey iyiydi hoştu ama o dönüş yok mu o dönüş heralde sonsuzluğa dönüyoruz dedim içimden
Son olarak aklımda kalan bir şey daha var.Yürüyüşten yorulanları taşıyan taksiler var.Evet yanlış okumadınız taksi.Ama bu taksiler maalesef insan gücüyle çalışıyor.Bildiğiniz el arabalarına oturuyorsunuz ve bizim yürüyerek çıkarken helak olduğumuz yolu para kazanmak için insan taşıyarak çıkan insanlar var.İçim acıdı gerçekten ama bir taraftan da evlerine ekmek götürmek için bir iş kolu yaratmışlar kendilerine diye düşündüm.Ben bu coğrafyada neler gördüm neler ve her seferinde de bir önceki gördüğüm kadar şaşırdım ve tahmin ediyorum ki böyle giderse şaşkınlığım hiç bitmeyecek.
Yanınızda Bulundurmanız Gerekenler
Maske,
Su,
Fener,
Trekking Ayakkabısı,
Kalın Kıyafetler (hatta kaban, eldiven ve atkı dahi alabilirsiniz)
Tırmanış Süresi : Yaklaşık 2 saat