“Hayallerimden utanmaya gidiyorum” diyerek çıktığım yolda hüzünlendim, heyecanlandım, şaşırdım, paylaştım, utandım…
Vahşi doğanın içerisinde doğallığın keyfini sürdüm, bıraktım kendimi rüzgara binlerce yıl önceye gittim…
O günde hayatta kalabilmekti gaye bu günde,
O günde karnını doyurmanın derdindeydi canlılar bu günde,
O günde yavrularıyla oynaşıyorlardı bu günde.
O günde kızıla boyanıyordu gökyüzü gün batarken,
göç başlıyordu tüm tehlikelere rağmen, hayatları pahasına geçiliyordu nehirler, kaybedildiğinde mücadele biliniyordu ki başka bir canlının hayatta kalma mücadelesi kazanılmıştı…
İnsan oğlunun doyumsuzluğuna inat, karnı doydu mu kardeşçe yaşamasını bilen canlılar ders veriyordu sanki bizlere, yeterrr!!! ihtiyacınızdan fazlasına göz dikmeyin, yok etmeyin diye haykırıyordu sessizce…
Masaili çocuğu uzatırken gökyüzüne, bulutların üstüne çıksın, güneşi yakalasın istedim, güneşin çocuğunun yüzündeki gülüş sımsıcak ısıttı içimi neşelendim, ne şık pabuçları vardı ne oyuncağı, toprağı hissedip koştururken ne denli şanslı olduğunun farkındamıydı bilemedim!!!
Hayatlarında fazlalık istemiyordu Masailer, ağaç dalları, tezek ve çamurdan yaptıkları evlerinde, üç beş kap kaçak bir de odun ateşi vardı, aile olmanın zenginliği yetiyordu anlaşılan…
Çocuk olarak çıktıkları yoldan nasıl erkek olarak döndüklerini anlatan Masainin yüzündeki gurur değerdi görülmeye, kızıl gökyüzünün aslan yürekli çocuklarıydı onlar…
Masai Köyünden çıkıp okul ziyaretine giderken, çocukların yüzünde ufak bir gülümseme olabilmekti amacım, okul müdürü, kilometrelerce uzaktaki köylerinden, yiyecekleri olmadan, onca yolu yürüyerek geldiklerini anlatınca çocukların, gözyaşlarımı içime akıttım, sadece hayallerimden değil, varlığımdan utandım…